Savaş ve Cinsel Şiddet Suçları: Ruanda Soykırımı Örneği

Makale incelemesi: Bumet, J.E., 2012, Situating Sexual Violence in Rwanda (1990–2001): Sexual Agency, Sexual Consent, and the Political Economy of War. African Studies Review, 55: 97-118.

Emine Dilan Yılmaz


Savaşlarda işlenen cinsel şiddet suçları, son yıllarda Birleşmiş Milletler ve NATO gibi uluslararası örgütlerin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda Bosna Hersek Savaşı ve Srebrenitsa Soykırımı ile Ruanda İç Savaşı ve Soykırımı, savaşta işlenen cinsel şiddet suçlarının uluslararası siyasetin gündemine taşınması açısından önemli olaylardır.

Bu yazımızda, 1990-1994 yılları arasında gerçekleşen Ruanda İç Savaşı ve buna bağlı olarak 1994 yılında gerçekleşen Ruanda Soykırımı, bu süreçte işlenen cinsel şiddet suçları kapsamında incelenecektir.

Savaşta işlenen cinsel şiddet suçları konusunda dikkat edilmesi gereken nokta, cinsel şiddet suçlarının yalnızca savaşa özgü olarak ortaya çıkmadığı ve bu suçların barış durumunda günlük yaşamdaki toplumsal cinsiyet rolleri üzerine sahip olunan algı ve toplumsal cinsiyet şiddeti ile ilgili olduğudur. Savaşta işlenen cinsel şiddet suçlarını yalnızca savaş durumuna özgü olarak incelemek, bu suçların önlenmesi ve kadınlar ile kızların güvenliğinin sağlanması açısından engel oluşturacaktır. Bu bağlamda, Ruanda Soykırımı’nda işlenen cinsel şiddet suçlarının, savaş öncesi politik ekonomi ve yerel tarihi kültürel yapı ile ilgili olduğu anlatılacaktır.

Ruanda’da sosyal, politik ve ekonomik yaşam, erkeklere atfedilen egemenlik üzerine kurulu patriarkal sistemi dayanmaktadır. Bu sisteme göre aile soy ağacı erkekler üzerinden ilerlemektedir. Kadınlar ise, evli değillerse babaları veya abileri, evli oldukları zaman ise eşleri üzerinden soy ağacına dahil edilmektedirler. Bu sistemde kadınlar, sosyal, politik ve ekonomik yaşama dahil olamamaktadırlar. Kadınlar evlenene kadar kimliksiz olarak tanımlanmakta, evlendiklerinde ise eşlerinin sahip olduğu kimliğe sahip olmaktadırlar. Bunun yanında kadınlar, evlenene kadar ekonomik faaliyette bulunamamakta, evlendiklerinde ise eşinin uğraştığı işte kısıtlı olarak faaliyet gösterebilmektedirler. Bir kadın boşanması durumunda, eşi aracılığıyla dahil olduğu ekonomik hayattan uzaklaştırılmakta ve ailesinin yanına döndüğünde ekonomik hayata kabul edilmemektedir.

Ruanda’daki sosyal ve ekonomik sistem, kadınların bağımsız bireyler olarak var olmasının önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Bu durumu pekiştiren bir diğer unsur da, Ruanda’da evliliğin temelinde başlık parası geleneğinin bulunuyor olmasıdır. Bu geleneğe göre başlık parası, evlilik birliğinin kurulması ve damat ile gelinin ailesi arasında kutsal bir bağ sağlanması için gereklidir. Başlık parası çeşitli hediyeler üzerinden sağlanmaktadır. Bu hediyeler genellikle inek olmakla birlikte, para, kıyafet, elektronik eşya ve ulaşım araçları olarak da çeşitlenebilmektedir. Başlık parası, damadın ailesi tarafından gelinin ailesine sağlanır. Burada önemli olan nokta, başlık parasının damadın ailesindeki erkekler tarafından gelinin ailesindeki erkeklere sağlanıyor olmasıdır. Kadınlar ekonomik anlamda başlık parasından faydalanamamaktadır ancak başlık parası, kadınların haklarının korunması anlamına gelmektedir. Burada başlık parasının, gelinin ve damadın ailesi arasında gerçekleştirilen bir çeşit değiş tokuş işlemi olduğunu söyleyebiliriz. Damadın ailesi kadının cinselliğine, resmi ve resmi olmayan emeğine ulaşım karşılığında başlık parası sağlamaktadır. Bu noktada kadınların haklarının korunacağı da garanti edilmektedir. Ruanda’da pek çok kadın, başlık parasının kendi haklarını garanti altına aldığını düşünmektedir. Bu bağlamda kadınların bu sosyal ve ekonomik sistem içerisinde tercihleri kısıtlanmaktadır. Bu durum, kadınların kendi temsilleri için mücadele etmesini de zorlaştırmakta ve cinsel şiddeti kurumsallaştırmaktadır. Bu kurumsallaşma, savaş sırasında cinsel şiddet suçlarının ortaya çıkmasına da zemin oluşturmaktadır.

Ruanda Soykırımı’nda işlenen cinsel şiddet suçları, zorla evlilik, tecavüz, cinsel işkence ve sakatlama olarak çeşitlenmektedir. Soykırım sırasında cinsel şiddet, Tutsi kadın ve kızlara karşı stratejik bir soykırım silahı olarak kullanılmıştır. Buradaki amaç, kadın ve kızları, diğer sivilleri kontrol ederek korku yaratmaktır. Savaşta işlenen cinsel şiddet suçlarının yalnızca Hutular tarafından Tutsilere uygulanmadığını da belirtmemiz gerekir. Tutsilerin liderliğini yaptığı Ruanda Yurtsever Cephesi’ne (Ruandan Patriotic Front – RPF) ait yerinden edilmiş insanların bulunduğu kamplarda da, Hutu kadın ve kızlar, RPF tarafından askerler ve siviller ile cinsel ilişkiye zorlanmışlardır. Ruanda Soykırımı sonucunda, Ruandalı kadın ve kızların %49.4’ünün tecavüze uğramış olması, Ruanda’da yaşanan cinsel şiddetin yıkıcı boyutunu göstermektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Toplumsal Cinsiyet ve Barış

Kitap İncelemesi: Judith Butler, Cinsiyet Belası

KARAR 2467 - BM KADIN, BARIŞ VE GÜVENLİK AJANDASINDAKİ SON GELİŞME