YİRMİNCİ YILINDA BM 1325 SAYILI KARAR VE KADIN, BARIŞ VE GÜVENLİK AJANDASI
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” Konulu, 1325 Sayılı Kararının Değerlendirilmesi
Emine Dilan Yılmaz
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1325 sayılı kararı, hem BMGK’nın uluslararası barış ve güvenliğe yönelik pratiklerini yeniden şekillendiren ve genişleten bir unsur olması açısından, hem de kadınların uluslararası politikada, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi sürecinde görünürlük kazanması, aktif bir rol elde etmesi açısından önemlidir. Bu nedenle 1325 sayılı kararı, feminizmin uluslararası hukuktaki kazanımı olarak değerlendirebiliriz. 1325 sayılı karar ve bundan sonra kabul edilen 1820, 1888, 1889 ve 1960 sayılı kararlar, BMGK’nın, kadınlar, barış ve güvenlik konusunda kurumsallaşmasını sağlayan önemli bir başlangıç noktası olmuştur.
1325 sayılı kararı, feminizm açısından daha geniş bir şekilde değerlendirebilmek için, bu yaklaşımın içindeki 3 temel sorunsalı anlamak gerekmektedir:
1) Feminzm ve bunun siyasi temsili, bireylerin çeşitliliğine saygıyı yitirmeden, nasıl bütün kadınları temsil edebilir?
2) Kadınların dezavantajlı olduğu durumlar, günlük hayatta gördüğü zararlar, kadının öznelliğini reddetmeden, nasıl açıkça ifade edilebilir?
3) Feminizm, teorik anlayışını kaybetmeden, eylemlerini nasıl gerçekleştirebilir?
1325 sayılı kararın ardından, Feminist düşünce içerisinde, dördüncü bir endişenin ortaya çıktığını da belirtmemiz gerekmektedir. Bu endişe, kadınların ve kızların korunması için, güç kullanımının uygunluğu ile ilgilidir. BMGK, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nde tanımlandığı gibi, uluslararası barış ve güvenliğin tesisinde, zorlayıcı ve bağlayıcı olarak askeri güç kullanımı yetkisine sahiptir. Bu bağlamda, BMGK’nın 1325 sayılı kararı da, kadınların ve kızların korunması için, askeri güç kullanımını bünyesinde barındırmaktadır.
1325 sayılı karar ile ilgili bir diğer sorun ise, BMGK’nın karara dair, kapsamlı ve zorlayıcı kurallar sunmaktan ziyade, normatif bir çerçeve sunmasıdır. Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nde tanımlandığı üzere, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında, normatif bir yaklaşım sergilemek, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun fonksiyonudur. Bu açıdan, 1325 sayılı kararın statüsü ve BMGK’nın rolü ile ilgili tartışmalar ortaya çıktı. Karar, bu yönüyle eleştirilere maruz kalsa da, kararın kapsamı ve sağladığı gelişimler incelendiğinde, kararın kadınların uluslararası toplumdaki konumunu güçlendirmesi açısından önemli bir kazanım olduğu anlaşılmaktadır.
1325 sayılı karar, 6 bölümden oluşmaktadır. Kararın içeriğini incelemeden önce, kadınları nasıl bir çerçevede tanımladığı ve ele aldığını incelemeliyiz. Bu bağlamda, kadınların tanımlanması ile ilgili iki farklı bakış açısı olduğunu söyleyebiliriz. İlki, kadınların savunmasız, dezavantajlı, dolayısıyla edilgen bir aktör olarak algılanması, ikincisi ise, kadınların karar verme sürecinde yer alan etken bir aktör olarak algılanmasıdır. 1325 sayılı karar, kadınların tanımlamasını, bu iki algının dengelenmesi aracılığıyla yapmaktadır. 1325 sayılı kararda, kadınların ve kızların hem uluslararası barış ve güvenliğin tesisine aktif bir şekilde katılımının arttırılmasını vurgulamakta, hem de sivillerin korunması bağlamında, savunmasız bir alt küme olarak kadın haklarının önemini, kadınların korunması gerektiğini vurgulamaktadır. BMGK’nın kadınların tanımlanmasında dengeleyici bir açıklamaya sahip olması önemlidir.
1325 sayılı kararın içeriğini incelememiz gerekirse, paragraf 1-4, kadınların uluslararası çatışmaların çözümünde, barışın ve güvenliğin sağlanmasında, karar alıcı yapılara katılımını arttırmayı hedeflediğini söyleyebiliriz. Paragraf 8 de, kadınların müzakere ve barış anlaşmaları sürecindeki rolüne odaklanması açısından, kadınların karar alıcı yapılara katılı konusu içerisinde değerlendirilebilir.
Benzer bir şekilde, paragraf 5-14-15, uluslararası barışı koruma sürecine, cinsiyet merkezli bir bakış açısı getirmekte ve uluslararası barışı sağlama sürecinde, lokal, bölgesel ve uluslararası düzeydeki kadın organizasyonlara danışmanın gerekliliğini tanımaktadır. Kadın organizasyonlarına danışma niteliğinin sağlanması, kadınların uluslararası politikada, devletlere ve kurumlara karşı söz hakkına sahip olmasını sağlamıştır.
Paragraf 6-7, Birleşmiş Milletler personelinin, cinsiyet hassasiyeti çerçevesinde eğitilmesini, bu konuda teknik ve maddi desteğin sağlanmasını hedefliyor. Paragraf 6-7 çerçevesinde, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi açısından en temel aktör olan Birleşmiş Milletler’in cinsiyet hassasiyeti bağlamında kendisini geliştirmesi, uluslararası politikada cinsiyet hassasiyetinin vurgulanmasına yardımcı olacak bir kazanım olarak değerlendirilebilir.
Paragraf 12-13, uluslararası çatışmalar sırasında yaşanan kadın deneyimlerine dikkat çekmektedir. Özellikle, cinsiyete duyarlı olarak mülteci nüfusa, yerinden edilen insanlara yönelik yeni bir bakış açısı getirmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, 1325 sayılı kararın uygulanmasına yönelik, yıllık raporlar yayınlamaktadır. Bu durum, üye devletlerin ilgili konuda, Ulusal Eylem Planları geliştirmesini sağlamakta, böylece kararın uygulanma pratiğini güçlendirmektedir.
1325 sayılı karar, feminizm içerisinde kimi açıdan endişeyle karşılansa da, kadınların karar alma sürecindeki konumunu güçlendirmesi, kadınların şiddet temelli deneyimlerinin anlaşılması ve kadınların uluslararası hukukta, uluslararası barış ve güvenliğin tesisinde görünürlük kazanması, aktif bir rol elde etmesi açısından önemli bir karar olarak, yeni bir süreci başlatmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder