Kitap İncelemesi: Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi

 Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi

Tuba Nilüfer Uğur

Foucault, 17. yüzyıla kadar açıkça yaşanabilen cinselliğin bu tarihten sonra iktidar tarafından baskılanmaya ve sansüre uğratılmaya başladığını iddia etmektedir. Bu baskı ortamının oluşturulması ile cinsellik yalnızca yargılanan değil yönetilebilen ve değiştirilebilen bir form kazanmıştır. Cinsellik karı ve koca arasında bir üretim eylemine indirgenmiş, meşru ve döl veren bir çiftin tekeline sokulmuş ve bu denklem dışında yaşanacak ya da konuşulacak herhangi bir cinsellik durumu öteki haline getirilmiştir. En ufak hakikat kırıntısının bile siyasi koşullanmalara tabi olduğu ve güç ilişkileri çerçevesinde kurulduğunu göze aldığımızda, cinselliğin baskı altına alınışının ve sansüre uğratılışının kapitalist sistem ile çakıştırılması şaşırtıcı olmayacaktır. Foucault bunu işgücünün sistemli olarak sömürülebilmesini öngören kapitalist sistemde başka hiçbir noktaya enerji harcanmaması temel dayanak noktası haline getirilmesi ve işgücü üretimi dışındaki hiçbir hazza yer verilmemesi olarak açıklamaktadır.

Zaman içerisinde bu baskı ve sansür ortamına karşı eleştiriler yapılmaya başlanmıştır. Fakat oluşan bu eleştiri ortamının, baskı ve sansürü destekleyip desteklemediği de şüphelidir. Çünkü cinselliğin bastırılıp yönetilebildiği bir ortamda ona karşı oluşturulabilecek eleştiriler de yönetilebilir. İktidar mekanizmasının, söylemi kendi süzgecinde geçirdiği varsayımını göze aldığımızda cinselliğin baskı altında olduğuna dair kullanılan söylemin de iktidar tarafından oluşturulabileceği sonucuna ulaşabiliriz. Foucault iktidarı yalnızda tek bir alandan ve tepeden inmeci bir şekli olmayan, hayatın bütün alanlarında sarmal bir şekilde bulunan, kendi söylemini yaratarak bunu temel işlerliğinin bir dayanağı haline getiren bir şey olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda iktidar kendi kural çerçevesinde karşı çıkacak mekanizmaları da kendi yaratabilmektedir. İktidar oluşturduğu yapı dışındaki her cinsiyet ve cinsellik durumunu kural koyarak ve bunları hukukla desteklenerek doğrudan yasaklanmış ya da söylem ile ötekileştirilmiştir. İktidar tarafından tasarlanan bu toplumsal cinsiyet algısı yalnızca cinsiyet üzerinden değil, etnik köken, kültür, din, sınıf ve ekonomi temelli olarak da şekillenmiştir. Bu güç ilişkileri çerçevesinde kadınlık ve erkekliğin mekânsal ve zamansal olarak değerlendirilmesi de farklılaşabilmektedir. Örneğin bir kadının evlilik içindeki rol ve görevleri yalnızca Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve İngiltere gibi ülkeden ülkeye değil, İstanbul ve Urfa gibi şehirden şehre de farklılıklar gösterebildiği gibi seneler içinde de dönüşüme uğrayabilir. Fakat bir diğer açıdan güç ilişkilerinin de değişip dönüşebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu, iktidarın güç ilişkileri çerçevesinde oluşturduğu söylemin dönüştürülmesi ile sağlanabilir. Örneğin eşcinselliğin bir hastalık olduğu ve normal olmadığına dair oluşturulmuş söylem, eşcinselliğin normal olduğunu iddia eden yeni bir söylemin oluşturulması ile dönüşüme uğratılabilir. Bir başka örnek olarak erkekliğin kadınlığın üzerine kurulduğu, erkeklik evrenselleştirilirken kadınlığın marjinalleştiği ve ikincil bir hale gelmesi durumu da iktidarın söylemine alternatif olacak yeni bir söylem yaratılarak dönüştürülebilir. Bir başka deyişle Foucault mevcut toplumsal cinsiyet algısının, kadınlığın ve erkekliğin nasıl yaşanıp yaşanmayacağı üzerine kurulmuş olan düzenin dönüştürülebileceği gibi bunları oluşturan güç ilişkilerinin de değişip dönüştürülebileceğini savunmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Toplumsal Cinsiyet ve Barış

Kitap İncelemesi: Judith Butler, Cinsiyet Belası

KARAR 2467 - BM KADIN, BARIŞ VE GÜVENLİK AJANDASINDAKİ SON GELİŞME